ABD, 1970’lerden itibaren neoliberalizmi dünya ülkelerine kabul ettirmeye başladı; baskı aracı olarak DTÖ, IMF ve Dünya Bankası’nı kullandı, bunlar yeterli olmadığında CIA ile kanlı darbelere başvurdu; 1973’te Şili, 1980’de Türkiye’de olduğu gibi…
Neoliberalizmi kabul eden ülkeler, ülke varlıklarını; şirketlerini, bankalarını, madenlerini, iç pazarını ABD ve AB’nin çokuluslu şirketlerine sattılar, teslim ettiler. Türkiye’de 1980’de başlayan bu süreç AKP ile devam ediyor.
ABD’nin neoliberalizm dayatmasındaki hedefi tüm dünya ekonomisine kalıcı şekilde egemen olmaktır. ABD’nin bu hedefine en büyük engel ise ulus devletlerdir. Çünkü ulus devletler ve ulusal bilince sahip yurttaşlar, vatanlarına sahip çıkmanın bilincindedirler. ABD-AB’nin sömürü düzeni neoliberal dayatmasına karşı koyarlar, direnç gösterirler.
Bu nedenle, küresel egemenlik peşindeki ABD’nin Avrasya ülkelerindeki stratejisi ulus devletlerdeki bölücülüktür. Türkiye’den Hindistan’a,Çin’den Rusya’ya aynı strateji izlenmektedir. Bu amaçla dini, ekonomik, siyasi, etnik, kültürel, askeri her türlü oyunu oynamak ve halkları birbirine kırdırmak ABD oyunun esasını oluşturmaktadır.Sünnileri Şiilere ve Alevilere, Bulgar’ı Balkan Türklerine, Yunan’ı veErmenileri Türklere, Türk – Uygurları Çinlilere, Kürtleri Türklere ve Araplara, Çeçenleri Ruslara,Kırgızları Özbeklere,Ukraynalıları Ruslara, Makedonları Arnavutlara…
ABD bu oyunu oynarken:
- Ilımlı İslamcıları destekliyor, mezhep farklılığını kışkırtıyor; El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerini yaratıp kullanıyor.Sudan, Irak, Libya ve Suriye’yi bu örgütlerle böldü…
- Ülke içindeki işbirlikçilerle (TESEV gibi),sivil toplum kuruluşlarını örgütlüyor, parasal destek sağlıyor. Bu STK’lar da kimlik siyaseti üzerinden farklı etnik kimlikleri kışkırtıp ülkenin bölünmesinin önünü açıyorlar,yandaş siyasetçilere yol gösteriyorlar.
Bugün, AKP’nin güttüğü politika,ümmet anlayışlı bir devlet ve toplum yaratma politikasıdır. Bu ümmet toplumuna mülteci Suriyelilerin de katılacağını anlıyoruz.
Ulusal kimliğin olmadığı yerlerde vatandan söz edilemez. Ümmet için esas olan ulusal kimlik değil, aynı dinden olan toplulukların birliğidir. Bu anlayış, vatanı dolayısıyla ulusal çıkarları da yok sayar. Bir ümmetçi için vatan, ümmetin birliği önünde engeldir. Önemli olan toprak değil, topluluktur.Ümmetin birliğini sağladıklarını düşünenler ABD’ye hizmet ediyor.
ABD Neoliberalizminin ve Siyasal İslamcıların söylemleri, uygulamaları birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir. Tarım ve hayvancılığın bitmesini, sanayinin çökmesini, çocuklarının rızkını yabancı şirketlerin alıp götürmesini umursamayan Siyasal İslam, neoliberalizme sadık kalırken emperyalizmin karşıtı değil, hizmetçisi olmaktadır.
Diğer taraftan küresel vurguncu Soros’un her yıl para verdiği TESEV’in kurucu üyesi Kılıçdaroğlu da; Maltepe manifestosunun 9. ve 10. maddelerinde “Eşit Vatandaşlık” ve “Halklara ve Kimliklere Özgürlük” vurgusu yapmıştır. Ülkemizin parçalanmasına yönelik bu iki kavram Narko-Terör örgütü PKK’nın sloganı olduğu gibi Soros destekli TESEV’in rapor, kitap ve konferanslarında yer almakta, siyasetçilere yolgösterilmektedir.
Soros’un gösterdiği ulus devletimizi parçalama yolunu takip eden de Kılıçdaroğlu’dur.
Ülke olarak, siyasette ve ekonomide çok zor günler yaşıyoruz. Buna var olma yok olma mücadelesi de diyebiliriz…
Türkiye’nin tek çıkış yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleridir.