Haftalardır, soğuk hava dalgasının Balkanlardan gelip, Kapıkuleden şöyle sağa sola selam verip ‘kar’ halinde sokaklara, caddelere lapa lapa yağmasını bekler olduk.
Ki grip, mırip’den kırılan ahalimiz bir nebze narenciyenin suyunu sıkmaktan kurtulsun.
Eskiden bu soğuk hava dalgasıyla birlikte, Balkanlar’dan ‘kökü dışarıda olan cereyanlar’ da gelirdi.
Çocuk aklımızla kökü dışarıda olan bu cereyanların elektrik akımı olduğunu düşünürdük.
Sonra sonra bu kökü dışarıda olan cereyanların ‘Rus ve Ermeni dölleri’nin işi olduğunu büyüklerimizden öğrendik.
Ama nedense bu kökü dışarıda olan cereyanlar vizesiz, pasaportsuz bir şekilde Kapıkuleden hızla giriş yapıp ve doğruca Üniversitelere, fabrikalara yöneldiğini görünce biraz kafamız karışmadı da değil.
Gene çook sonraları bu kökü dışarıda cereyanların anayasayı tağyir, tebdil ve ilgaya musallat olduklarını,
Vazifesinden mene kadar gittiklerini gördük.
Ve bunları yapanların marksist, Leninist, hatta Maoist olduklarını, hepsinin boşta gezer, üniversitelerin birinci ikinci sınıflarından terk olduklarını, görenlerin, duyanların insaniyet namına en yakın kolluk kuvvetlerine haber verilmelerini radyolardan duyunca işin vahametini anlar gibi olduk.
Ve bu kökü dışarıda cereyanlara kapılanların birer birer darağaçlarında sallandırıldıklarını duyunca ‘kökü dışarıda cereyanlar’ kafamıza kazındı.
Ve artık sadece Balkanlardan soğuk hava dalgasının gelmesini bekler olduk.
Bu kökü dışarıda cereyanların beynimizi çok meşgul ettiği zamanlarda, herkesin merak ettiği Galatasaray’ın bu sezon şampiyon olup olamayacağı yerine ‘artı değer’i merak etmeye başladık.
Hep kökü dışarıda cereyanların işi.
Bu sefer Kapıkuleden kaptırıp, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ boyunca ‘Akdenize bir kısrak başı gibi’ uzanmadan, kestirmeden Istrancalara, oradan hızla bize uğrayıp, M.Sinan Bababurnundan, Haliçe, Tersanelere, Tophaneye, çocuk işçilerin ağırlıklı çalıştığı tekstil fabrikalarına, tütün fabrikalarına ulaştığını çook sonraları öğrendik.
O zamanın bilgisi derin, ufku geniş büyüklerimize, bu günün deyimiyle vizyonu geniş büyüklerimize sorduk haliyle, bu ‘artı değer’ denen şeyin ne olduğunu.
Bunun da ‘kökü dışarıda olan cereyanlar’ gibi ‘Rus ve Ermeni dölleri’nin memleketimizin başına musallat ettiği bela bir şey olduğunu öğrendik.
Öğrendik ama bu ‘artı değer’e kafa yoranların bir gece ansızın memleketin bütün hapishanelerine ‘düşünce suçlusu’ olarak doldurulduğunu da bizzat gördük.
Bu memleketin hapislerine doldurulamayanlarının da bir şekilde, bir biçimde Avrupa’nın en ücra köşelerine kapağı atıp ‘politik göçmen’ namıyla ve vatan, memleket hasretiyle yanıp tutuştuklarına da tanık olduk.
Çok şükür, kökü dışarıda cereyanlar yok artık.
Artı değer martı değer de kimse merak etmiyor.
Bir tek kala kala ‘Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası’ kaldı.
Ona da kimse ‘Rus dölü, Ermeni dölü’ demiyor.
Bol bol ‘yandaş medya’mız var.
Bize anında merak ettiğimiz bütün bilgileri fazlasıyla veriyor.
Dizilerimiz var meraklanıp takip ettiğimiz.
Ve beklesin Vedat Türkali’nin ‘Bekle Bizi İstanbul’u’
‘Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Bekle bizi Parklarınla, köprülerinle, kulelerinle.
Bekle.’
Habersiz Gazetesi Köşe Yazarı Hasan Girgin