İşsizlik oranları 1980 ve 1990’lı yıllarda ortalama %7.6’lar düzeyindeydi. Hatta 2001 yılındaki büyük kriz sonrası bile işsizlik %8.4 idi.
Fakat AKP’nin iktidar olduğu 2003 yılından itibaren fiili işsizlik artarak ortalama %15 seviyelerine oturdu.
2014 yılı fiili işsiz oranı %16.8 (5 milyon 200 bin kişi), 2015yılı fiili işsiz oranı da %16.3 (5 milyon 300 bin kişi) idi.
Haziran 2016 itibariye de, fiili (gerçek) işsizlik oranı %16.8, fiili işsiz sayısı 5 milyon 600 bin kişi oldu. (1)
Görüldüğü gibi Türk ekonomisindeki işsizlik kalıcı bir yapı haline gelmiştir.
Peki, süre giden bu işsizliğin sebebi nedir?
Türkiye ekonomisinin ilk kırılma noktası 24 Ocak 1980 kararlarıdır. Bu kararlar “İstikrar Programı” adı altında Kemal Derviş’in IMF ve Dünya Bankası adına Ülkemize dayattığı serbest piyasa; neoliberal sisteme geçiş programıdır.
Bu, sözde “İstikrar Programı” ile Devletin ekonomiyi planlamasına, yönlendirmesine ve korumasına son verilmiştir.
Bu kararlarda imzası bulunan Turgut Özal, 1983’te neoliberal ekonomi uygulamalarına yol açmak için şöyle diyordu: “Türk sanayisini bu kadar korumak yanlıştır.Bundan sonra rekabete açılmalıdır”…!
Özal Hükümeti, Devlet Planlama Teşkilatı’nı etkisiz hale getirdi. Sanayileşmede frene basıldı. Yatırımcılığı sadece “Teşvik Mekanizması”na, kişisel tercihlere bıraktı.
Böylece, sözde “İstikrar Programı” esas alınarak; ithalat kolaylaştırıldı, fiyatlar serbest bırakıldı, küresel tefecilerin sıcak (serseri) paralarının ülkemize giriş çıkışı serbest bırakıldı, sanayi, tarım ve hayvancılığımızın koruma araçları ortadan kaldırıldı…
Fakat ücretler, başta kamu sektöründe olmak üzere denetlendi, düşük tutuldu.
Devlete ekonomiden tamamen el çektirildi. Ekonomide devletin yerine yerli ve yabancı sermaye söz sahibi oldu.
Ardından, 6 Mart 1995 tarihinde Avrupa Birliği ile imzalanan (neoliberal Çiller ve sosyal demokrat Murat Karayalçın)Gümrük Birliği anlaşması ile Türkiye’ye büyük bir kötülük bırakıldı. Bu Anlaşma nedeniyle Türkiye, kendisine danışılmadan AB’nin imzaladığı tüm dış ticaret sözleşmelerine uymak zorunda bırakıldı. Bu nedenle, bugün Türkiye’nin dış ticaret politikası yoktur.
AKP, 2002’de iktidar olur olmaz dövizde düşük kur/yüksek faiz politikası uygulamaya başladı. Düşük kur yüksek faizi cazip bulan uluslararası sıcak para Türkiye’ye aktı. Bol parayı bulan bankalar tatil kredisi bile vermeye başladı.
Diğer taraftan düşük kur ithalatı ucuzlattı. İmzaladığımız Gümrük Birliği Anlaşması nedeniyle de, birçok ülkenin malları sıfır gümrüklü olarak ülkemizi doldurdu.
Çarşı, pazara baktığımızda tükettiğimiz hemen hemen tüm mallar ithaldir; tahta keser-çekiç sapları, ayakkabı, çanta, elektrikli cihazlar, beyaz peynir, bisküvi, pirinç, mısır, tütün, pamuk, iplik, et, meyve vd. Yabancı ülkeler üretti, kendi halkına iş yarattı, biz ise tükettik. Hem de borçlanarak. Üstelik iş yaratan İMALAT SANAYİMİZİ gerileterek.
AKP, özelleştirmelere hız verdi. Bütün Kamu ekonomik kuruluşları, fabrikalar, tarımsal tesisler, milli kurumlar tasfiye edildi.
Bu süreçte, Türk ekonomisinde gelişmenin en önemli unsuru olan SANAYİLEŞME girişimi geriledi, İMALAT SANAYİİ YATIRIMLARI tehlikeli ölçüde azaldı.
Daha açık bir ifadeyle, son 35 yılda Türkiye’nin sanayileşmesi, gerek nicelik gerekse nitelik bakımından engellenmiştir
Yatırımlar üretken konularda değil, altyapı(yol, köprü, tünel, yan yol, alt-üst geçit vs)ve özellikle hizmet sektöründe (AVM’ler) oldu. Geleceğin ekonomisini, ekonomik koşullarını ve gelirini, üretken yatırımlar belirler. Özellikle İMALAT SANAYİİ alanındaki yatırımların gerilemesi, ilerideki “İŞSİZLİK” ve” YOKSULLAŞMA” olasılığının bir işaretidir.
Türkiye’nin gelişmesi ancak SANAYİLEŞME ile olur. Dünyada sanayileşmeden gelişmiş ülke yoktur. Hiçbir gelişme halindeki ülke ekonomisi, inşaat ve hizmet sektörü ile gelişemez.
Bu gerçeklerin dışında ileri sürülen düşünceler, SAFSATA’dır!
Tüm bu nedenlerle işsizliğin düşmesini beklemek hayaldir.
Not:(1) TÜİK’in son 4 hafta içinde iş başvurusu yapmadıkları için işsiz sayısından düştüğü kişi sayısı, burada işsiz sayısına eklenmiştir.